İslam Âlimleri, Kur'ân ve Hadisler ışığında rüya ile ilgili değişik tanımlar yapmışlardır. Bu tanımlarda ne kadar farklılıklar olsa da esasta birleşmişlerdir . Bunlara göre rüya, kişinin uykuda gördüğü, Cenâb-ı Hakk’ın melek ve şeytan vasıtasıyla kalbine, yoruma muhtaç bir şekilde, kinaye yoluyla ya da anlamsız, karmakarışık yarattığı hayallerdir . Bir başka tanımda da, olmuş ve olacak şeylerin Allah tarafından hayalde teşekkül ettirilip, misallerinin Allah tarafından uyku esnasında nefse gösterilmesidir .
Rüyalar, bakış açılarına göre değişik kısımlara ayrılmışlardır. İslam alimleri ve psikologlar, bu konuda değişik değerlendirmelerde bulunmuşlardır.
İbn-i Hacer ise, rüyayı yedi kısma ayırmıştır:
1. Hak Rüya: Allah tarafından müjde niteliğinde olan rüyalar,
2. Kişinin nefsi ile konuştuğu rüyalar,
3. Şeytanın üzüntü verdiği rüyalar,
4. Arzuların tesiriyle görülen rüyalar,
5. Şeytanın eğlenmesiyle görülen rüyalar,
6. Uyanıkken yapmaya çalıştığını rüyada görme,
7. Karışık, yalancı rüyalar.
Başka bir sınıflandırma da şöyledir:
1. Allah tarafından doğrudan veya bir melek vasıtasıyla gerçekleşen doğru bir telkindir ki, asıl rüya budur.
2. Nefsin kendi kendine meydana getirdiği eski hatıraların mücerret hayaletinin telkinidir.
3. Şeyânî bir telkindir ki. bu dış tesirden doğmuş olan yalan bir çağrışım ve ha-yaletten ibarettir .
Psikologlar ise, rüyaları kısımlara ayırırken, inançları bu sınıflandırmaya etki etmiştir. Freud, rüyaları 3 kısma ayırmıştır:
1. Hem hissedilebilen, hem de akılla idraki mümkün olar rüyalar ki, çoğu kere çocukların rüyaları böyledir.
2. Günlük hayatla ilgili ve açık mana ifade eden rüyalar vardır, ancak bir yön-leriyle öyle tuhaf ve şaşırtıcıdırlar ki, günlük hayatımıza almamız mümkün değildir.
3. Zihnin faaliyetinin hiçbir şekliyle bağlantılı olmayan, karışık ve manasız, duygusuz görülen rüyalar en çok rastlanan türdür .
Jung ise, rüyaları temelde insan kaynaklı ve ilâhî kaynaklı olmak üzere 2’ye ayırdıktan sonra 4 kısımda incelemiştir:
1. Bedenin etkisi ve dış etkilerle görülen rüyalar,
2. Zihnin etkisi ile görülen rüyalar,
3. Şeytanın etkisi ile görülen rüyalar,
4. Tanrı tarafından gösterilen rüyalar .
Bu değerlendirmelerden sonra bir kısım İslam alimlerinin yaptığı gibi, Pey-gamber’in sınıflandırılmasını esas alarak rüyaları 3 kısımda incelemek mümkündür. Bunlar:
1. Allah’tan müjde olan sâlih rüyalar,
2. Şeytanın üzüntü vermek amacıyla gösterdiği rüyalar,
3. Nefsin konuşmasıyla meydana gelen rüyalar .
1. Allah’tan Müjde (Büşra) Niteliğinde Olan Rüyalar
Bu rüyalara sâdık, sâlih, hasen rüyalar da denmiştir. Kaynağı, ilâhî olup; ya Al-lah tarafından ya da Allah’ın görevlendirdiği bir melek aracılığıyla gösterilir.
Nablûsî’nin tercümesini yapan M. Said Çöğenli ve Ali Bayram, sâdık rüyaları 5 kısma ayırmışlardır :
1. Yoruma gerek olmayan sâdık rüyalar. Bu rüyalar nübüvvetin haberidir. Hz. Peygamber ve Hz. İbrahim ile ilgili rüyalar , bu çeşit rüyalardır.
2. Allah tarafından müjde olan sâlih rüyalar. Bazen bu rüyalar uyarıcı niteli-ğinde olur.
3. Görevli meleğin uyku esnasında Allah’ın emriyle kula gösterdiği rüyalar
4. Rumuzlu, hakikate işaret eden rüyalardır. Bunların benzetme yoluyla yorum-lanması gerekir. Mesela zehir görmenin zinaya işaret etmesi gibi.
5. Rüyayı görenin kendi nefsi ve gördüğü mekânın delaletiyle yorumlanan rü-yalar. Mesela bir kimse mescide tambur çaldığını görürse o kimse, Allah’a dönüp tövbe etmesi gerekir.
Sâdık rüyaları, Peygamberler, Peygamberlerin yolunda giden Sâlihler, bazen de bunların dışındaki kişilerin görebileceği rüyalardır . Kişi açısından önemi ve değeri olan rüyalar, bu çeşit rüyalardır. Bu rüyalar, gelecekten bir haber ve bilgi, Allah (cc)’tan müjde ve uyarı olabilir. Bu çeşit rüyalar, Hz. Yusuf kıssasında görüldüğü gibi Müslü-man olmayanlar tarafından da görülebilir.
2. Şeytanın Etkisiyle Görülen Rüyalar
Bu rüyalar da değişik adlarla isimlendirilmişlerdir. İslam alimleri, bu rüyalara “yalancı rüyalar, أحلام (ahlam - anlamsız rüyalar) ve أضغاث أحلام (edğas-ü ahlam - karmakarışık anlamsız rüyalar)” demişlerdir. Hz. Peygamber: “Rüya, Allah’tan; Hülm ise, şeytandandır.” diyerek bu çeşit rüyalara hülm demişlerdir. Bu çeşit rüyalar, dinî bakımdan bir mesaj taşımazlar. Yorumlanması durumunda ise, hayırlara, güzelliklere yorumlanması gerekir.
3. Nefsin Etkisiyle Görülen Rüyalar
Kişinin uyanıkken zihninden geçen düşüncelerin, günlük istek ve arzuların, be-denin biyolojik ihtiyaçlarının etkisiyle ve daha önceden başından geçmiş bir kısım olay-ların tesiriyle gördüğü rüyalardır .
İslam alimleri, dînî bir mesaj taşımaması sebebiyle bu çeşit rüyaların tabirini yapmamışlardır. Çoğu zaman içgüdülerin tesiriyle ortaya çıkan bu rüyalar, nefsin veya şeytanın oyunu şeklinde değerlendirilmiş ve bu rüyalardan korunma yöntemleri anlatıl-mıştır .
19. yy’dan itibaren psikologlar, rüyalarla bilimsel olarak ilgilenmiş; rüyaların kişilerin şahsiyeti ile ilgili önemli özelliklerini kavramada yol gösterici olduğunu kabul etmişlerdir.
Nesne, varlık ve kavramların dini bakış açısı esas alınarak tanımlandığı sözlüklerde Rüya tanımı aşağıdaki gibidir;
RÜYÂ: Düş. İnsanın kalbinin ve duyu organlarının dünyâ işleriyle olan meşgûliyetinin kısmen kesildiği, uyku, bayılma ve istiğrak (mânevî coşkunlukla kendinden geçme) gibi hallerde gördüğü şeyler.
İnsan yaratılışı itibariyle, uyurken uyanıkmış gibi bazı olaylar yaşar. Bunlar kişinin gündüzün uyanık olduğu sırada etkisinde kaldığı hususlar olabileceği gibi bir hikmete dayalı olarak görülen rüyalar da olabilir.
Bilindiği gibi islam inanıncına göre Allah (c.c.) katında Levh-i Mahfuz'da her şeyin bilgisi mevcuttur. Allah Teâlâ, insanların Levh-i Mahfuz'daki durumlarını bilen bir grup meleği rüya işiyle görevlendirmiştir. Görevli melek Levh-i Mahfuz'dan aldığı durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak ilgili insanın rüyasında kalbine yerleştirir; ki o kimse için bir müjde veya uyarı ya da kınama değerinde olsun. Böylece hikmetli, yararlı veya sakındırıcı bir faaliyet gösterilmiş olur. İlgili melek bu gayret içinde iken, şeytan da insana karşı duyduğu kin ve husumetten dolayı onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği gibi, uyku âleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hile ve tuzaklar kurmaktan geri durmaz. Şeytan, insanın rüyasını ifsad etmek üzere ya onu gördüğü rüya hususunda yanıltmak ister veya rüyasından gâfil olmasını sağlamaya çalışır.
Rüyâlar kaynakları bakımından üç çeşittir:
1) İnsanın günlük işlerinin bilhassa arzu edip de kavuşamadığı bâzı isteklerinin uykuda ortaya çıkması ile gördüğü rüyâlar. Psikoloji ilminde konu edilen rüyâlar bu çeşittir.
2) Şeytanın insanı korkutmak, üzmek veya onunla oynamak için hayâline getirdiği şeyler, gösterdiği rüyâlar. Bu çeşit rüyâlar kötü ve karışık olup, guslü îcâb ettiren ihtilâm hâli, şeytanın insanla oynaması ve aldatması neticesinde meydana gelir.
3) Allahü teâlânın, ihsân olarak, sevdiği kullarına gâibden (gizli olan şeylerden) gösterdiği mânevî zevk veren rüyâlardır. Bu çeşit rüyâlara rüyâ-ı sâliha (iyi rüyâ) veya rüyâ-i sâdıka (doğru rüyâ) denir. Peygamberlerin ve Peygamber efendimizin ve e vliyânın, sâlihlerin rüyâları böyledir. (İmâm-ı Gazâlî)
Rüyalar ehemmiyet açısından ise iki gruba ayrılırlar, bunlar; Sadık (salih) rüyalar (Ruya-i Sadıka) ve Karmaşık düşler (Edğas-ü Ahlam) yani önemsiz rüyalardır.
1- Sadık Rüyalar: Peygamberlerin ve onlara uyan salih mü'minlerin gördükleri rüyalar bu tür rüyalardır. Yusuf (a.s)'ın gördüğü rüya gibi (Yusuf 12/4). Mümin olmayanlar da bu tür rüyaları görebilirler. Yusuf sûresi 43. Ayetinde bildirilen, Firavunun yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği, yedi cılız başağın da yedi olgun başağı yuttuğunu gördüğü rüyasıyla, Hz. Yusuf'un hapishanede iken iki mahpusun gördüğü rüyalar da bu tür rüyalardır (Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mâce Terceme ve Şerhi, X, 89-90).
2- Karmaşık Düşler: Kur'ân-ı Kerim'de, "edğasü ahlam (karmakarışık düşler)" (Yusuf, 12/44) diye bildirilen rüyalardır ki; şeytanın uyuyan kimseyle oynamasından, kişinin arzu ettiği veya etmediği bir şeyi çok konuşmasından veya arzulamasından kaynaklanan rüyalardır. Bu rüyalara itibar edilmez.
Rasûlüllah (s.a.s) Efendimizin rüyaları sadık rüyalardan idi. Aynı zamanda, ona rüyasında vahiy de gelirdi. İlk vahiyler ona "Sâdık Rüyalar" şeklinde gelmiştir. Buhârî'de Hz. Aişe (r.anha)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle denmektedir:"Rasûlüllah (s.a.s)'e vahyin ilk gelişi uykuda rüya-ı Sâliha (Sadıka) görmekle olmuştur. Rasûlüllah'ın gördüğü bütün rüyalar sabah aydınlığı gibi apaçık rüyalardı" (Tecrid-i Sarih Tercemesi, I,10).
Rasûlüllah (s.a.s)'ın rüyasında her gördüğü aynen olurdu. Bu durum altı ay devam etmişti.
Buhârî, İbn Hanbel, Taberanî ve Bezzaz'ın rivâyet ettikleri bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (s.a.s):"Salih (sâdık) rüya (mü'minin rüyası) peygamberliğin kırk altı cüzünden bir parçadır" buyurmuştur (Maamafih, "elli cüzden", "yetmiş cüzden", "kırk cüzden" diye gelen rivayetler de vardır (es-Suyûtî, Kıtful-Ezhâril-Mütenasira fil-Ahbaril-Mütevatira, Beyrut 1985, s. 174).
Peygamberlik süresinin yirmi üç yıl devam etmiş bulunmasına göre, vahyin rüya-ı sâdıka olarak gönderildiği altı ay, peygamberlik süresinin kırk altı cüz'ünden bir parça olur.
Rasûlüllah (s.a.s)'e rüyâyı sâdıka olarak vahiy gelmesi ilk altı aydan sonra da kesilmemiştir. Bunun için Ashab-ı Kirâm, Rasûlüllah (s.a.s)'i uykusundan uyandırmaktan çekinirlerdi. Nitekim Buhârî'nin İmrân b. Husayn (r.a)'den rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Rasûlü Ekrem, ashabı ile bir gazadan dönerken bir vadide uyuyakalmışlar ve sabah namazını geçirmişlerdi. Kuşluk vakti Ashab uyanmış, Rasûlüllah (s.a.s) uyanmamıştı. İmran b. Husayn der ki:
"Rasûlüllah uyuduğu vakit kendiliğinden uyanmadıkça uyandırmazdık. Zira biz uykusu esnasında kendisine (vahiy mi nazil olur, başka bir hal mi arız olur) ne olacağını bilmezdik" (Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 256)
Hadis, tefsir ve siyer kitaplarında Rasûlüllah (s.a.s)'in sâdık rüyalarından bir çokları nakledilmektedir. Bunlar maddî hayatta aynen meydana gelmiştir.
Müslim'in Enes b. Malik'den rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.s) şöyle anlatmıştır:
"Bir gece ben uyuyan kimsenin gördüğü şekilde (yani rüyâda) kendimizi Ukbe b. Nâfi'in evinde imişiz gördüm. "Bize İbn Tâb hurmasından hurma getirdiler: Ben bunu, yükselmenin dünyada bizim için, ahirette akıbetin de bizim için olduğuna ve dinimizin tamamlandığına yordum" (Müslim, Rüya, 18).
Yine Müslim'in Ebû Musâ el-Eş'arî'den rivayetine göre de Rasûlüllah (s.a.s) şöyle anlatmıştır:"Rüyada kendimi Mekke'den hurmalı bir yere hicret ediyorum gördüm. Bu yerin Yemame veya el-Hecer olacağını zannettim. Ama baktım Yesrib şehri imiş. Bu rüyamda kılıç salladığımı da gördüm. Kılıcın başı koptu. Bir de baktım bu, Uhud savaşı gününde mü'minlerin başına gelen musibettir. Sonra onu tekrar salladım ve en güzel şekline döndü. Bir de baktım bu, Allah'ın getirdiği fetih ve mü'minlerin bir yere toplanmasıdır. Bu rüyada bir takım inekler gördüm, Allah'ın yaptıklarının mutlak hayır olduğuna inandım. Baktım ki bunlar, Uhud gününde mü'minlerden bir cemaattir. Ve hayır ise Allah'ın sonradan getirdiği hayırdır ve Allah'ın bize sonradan Bedir gününde getirdiği sıdkın sevabıdır" (Müslim, Rüya, 20).
Rasûlüllah (s.a.s)'in vefatıyla vahiy, dolayısıyla vahiy olan sâdık rüyalar da kesilmiştir. Ama her mü'mine nasip olabilmesi mümkün olan sâdık rüyalar baki kalmıştır. Bu sâdık rüyalar ilham kabilindendir ve her mü'min bu çeşit rüyaları görebilir.
Bunun için Rasûlüllah (s.a.s)-Nübüvvetten ümmete yalnız mübeşşirat kalmıştır, buyurdu.-Mübeşşirât nedir, ya Rasûlüllah? diye sorulduğunda;-Sâlih rüyalardır, buyurdu (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 4/34)."Kıyamet yaklaşınca (ahir zamanda) mü'minin rüyası yalan çıkmaz" (İbn Mâce, Rüya; 9).Sadık rüyalar yukarıdaki hadiste bildirildiği gibi sevindirici (mübeşşirat) olduğu gibi, ikaz edici de olabilir.
Abdullah b. Ömer (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasûlüllah (s.a.s) sağlığında, Ashabdan birisi bir düş gördüğü zaman Resulullaha onu hikaye ederdi. Ben de bir düş görmek ve onu Rasûlüllaha arzetmek isterdim. O sırada ben çok gençtim. Ve Rasûlüllah (s.a.s) zamanının âdeti üzere mescidde uyurdum. Bir kere ben de rüyamda gördüm ki; iki melek beni yakalayıp benimle Cehenneme gittiler. Cehennem kuyu duvarı gibi (taşla) örülmüştü. Onun iki boynuz (gibi iki tarafı) vardı. Burada (Kureyş'ten) kendilerini iyice tanıdığım kimseler vardı. Bunun üzerine ben "Cehennemden Allah'a sığınırım" demeğe başladım. Bu sırada başka bir melek katıldı ve bana "korkma!" dedi. Ben bu rüyamı kardeşim Hafsa'ya anlattım. Hafsa da Rasûlüllah (s.a.s)'e arzetti. Rasûlüllah (s.a.s):
"Abdullah ne iyi adamdır! Fakat gecenin bir kısmında (kalkıp da) namaz kılmayı âdet edinseydi" buyurmuş. Bundan sonra ben gecenin az bir kısmı müstesna olmak üzere uyumadım" (Tecrîd-i Sarih Tercemesi, IV, 28-30).
Mü'minin göreceği sâdık rüyaların başında, Rasûlüllah (s.a.s)'i rüyasında görmesi gelir. Çünkü, onun rüyada görülmesi kesinlikle sâdıktır. Buhârî, Müslim, Tirmizi, İbn Mâce, İbn Hanbel ve Taberanî'nin rivâyet ettikleri bir hadiste Rasûlü Ekrem (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Rüyasında beni gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü, Şeytan hiç bir şekilde bana benzer bir surete giremez" (es-Suyuti, Kıtful-Ezharil-Mütenasira, s. 171).
Sâdık rüyayı doğru sözlü kişiler görür ve bu kişilerin rüyası Cenab-ı Hakktan bir müjdedir (Müslim, Rüya, 6).
Sâdık rüyalar genellikle seher vakitlerinde görülür (Tirmizi, Rüya, 3; Dârimî, Rüya, 9).
Tüm Makaleleri Gör |