Kur'an-ı Kerimde anlatılan rüyaları Peygamberlerin gördüğü rüyalar ve peygamber olmayanların gördüğü rüyalar olmak üzere iki bölümde ele alacağız.
1. PEYGAMBERLERİN GÖRDÜĞÜ RÜYALAR
Kur'an'da peygamberlerin gördüğü rüyalar oldukça önem arz etmektedir. İbrahim, Yusuf ve Hz. Muhammed peygamberler bir takım rüyalar görmüşlerdir. Kur'an, onların bu rüyalarının, aynı zamanda ilâhî bir boyutunun olduğuna işaretle, bütün bu rüyaların gerçekleştiğini bildirmektedir. Bundan, aynı zamanda rüya ile vahiy-nübüvvet arasında ciddi bir ilişkinin olduğu anlaşılmaktadır. İbn Abbas ve benzeri bazı alimler, peygamberlerin rüyalarının vahiy olduğunu, uyanıkken aldıkları vahiyden farkının olmadığını söylemişlerdir. Nitekim Hz. Muhammed de bu ilişkiye dikkat çekmiş ve rüyanın nübüvvetin 46 cüzünden bir cüz olduğunu belirtmiştir. Sadık Rüya vahiyden addedilmekle beraber, Kur'an ayetlerinden herhangi birinin rüyada vahyedildiği kabul edilmemektedir. Her ne kadar Kevser suresinin rüyada vahyedildiği iddia edilmişse de, bu görüş tasvip görmemiştir.
Hz. İbrahim'in Rüyası
Bilindiği gibi İbrahim peygamber, Türkiye'nin güneydoğu kesiminde bulunan Harran bölgesinde yetişmiştir. Nemrutla olan mücadelesinden sonra Filistin'e, daha sonra Mısır'a gider. Müslüman alimlerin verdiği bilgilere göre oradan da eşi Hacer'i ve oğlu İsmail'i alarak Mekke'ye geçmiş ve onları oraya yerleştirmiştir.
Oğlu İsmail orada koşup oynayacağı bir yaşa geldiğinde İbrahim bir rüya görür ve rüyasında kendisine Allah için oğlunu kurban etmesi emredilir. Aynı rüyayı üç gece üst üste görür. Bazı bilginlerin kaydettiğine göre, İbrahim yaşının ilerlemiş olmasından dolayı artık çocuğunun olamayacağını zannetmişti. Böyle bir dönemde melekler tarafından erkek çocuk ile müjdelendiğinde, onu Allah için kurban olarak adadığını söylemişti. İşte rüyada bu adağı kendisine hatırlatılmaktadır.
Peygamberlerin rüyaları, uyanıkken kendilerine gelen vahiy mesabesinde olduğu için İbrahim, bu rüyanın hak olduğuna kanaat getirir ve oğlunu çağırarak ona der ki: "Yavrucuğum uykuda (rüyada) seni kestiğimi görüyorum. Sen ne dersin? Oğlu, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!" der. Bundan sonra, İbrahim oğlu İsmail'i kesmek üzere yanına alıp dağa çıkar, fakat tam kesecekken ona gökten bir koç gönderilir ve oğluna bedel olarak onu keser. Böylece Kur'an'ın "apaçık bir imtihan" diye nitelendirdiği bu sınavı kazanır.
Tevrat'ta da olay benzer bir şekilde anlatılmaktadır, ancak Tevrat'a göre, kesilmesi emredilen çocuk İsmail değil, İshak'tır. Kur'an bu konuda herhangi bir isim zikretmez. Bu yüzden kurban edilenin kim olduğu konusunda Müslüman müfessirler arasında bir ittifak yoktur. Kurban edilmesi emredilen çocuğun, Tevrat'ta geçtiği üzere İshak olduğunu söyleyenler olduğu gibi, İsmail olduğunu söyleyenler de vardır. Ama verilen bilgilerden ve siyak-sibak bağlamından, bunun İsmail olduğu anlaşılmaktadır. Müslüman alimlerin ekseriyeti de bu kanaattedir.
Ayrıca Tevrat, bu emrin Hz. İbrahim'e rüyada verildiğinden bahsetmez.
Hz. Yusuf'un Rüyası
Rüyasından söz edeceğimiz ikinci peygamber Hz. Yusuf'tur. Hz. Yusuf, Hz. Yakub'un oğludur. Kur'anda 111 ayetten ibaret uzunca bir sure Hz. Yusuf'a ve onun rüyasına tahsis edilmiştir. Tevrat'ın Tekvin bölümünün 37-50. bapları da aynı şekilde ağırlıklı olarak Yusuf ve rüyasıyla ilgilidir. Buralarda uzun bir şekilde Yusuf'un rüyası üzerinde durulmaktadır.
Buna göre Yusuf, küçük bir çocukken bir rüya görür ve babası Yakub'a, "Babacığım, ben (rüyamda) onbir yıldız, güneş ve ayı gördüm; bunların bana secde ettiklerini gördüm" der. Babası ona, "Yavrucuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır! Böylece Rabbin seni seçecek ve sana olayların (düşlerin) yorumundan bir şeyler öğretecektir der..." Bilindiği gibi daha sonra Yusuf'un kardeşleri, kıskandıkları için ona tuzak kuracak; yol kenarındaki bir kuyunun dibine atacaklardır. Oradan geçen bir kervan onu alıp Mısır'a götürüp pazarda köle diye satacak, Bir bakan onu satın alacak ve evinde büyütecektir. Bir süre sonra Yusuf, dürüstlüğü ve bilgeliği sayesinde ülkenin hazinesinin başına getirilecek, yani maliye bakanı olacaktır. İşte bu görevdeyken babasını, annesini ve kendisine tuzak kuran kardeşlerini yanına çağıracak; onlar da toplu bir şekilde Yusuf'un makamına girince, hepsi ona secde edeceklerdir. Bu manzarayı gören Yusuf, yıllar önce güneş, ay ve onbir yıldızın kendisine secde ettikleri şeklinde gördüğü rüyasını hatırlayacak ve "babacığım, işte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur, Rabbim onu gerçekleştirdi" diyecektir.
Tevrat'ta da olay Kur'an'dakine paralel ifadelerle anlatılmaktadır. Ancak orada Yusuf'un, onbir yıldız, güneş ve ayın kendisine eğildiklerini gördüğü rüyasından önce, başka bir rüya gördüğü belirtilir. Buna göre o, rüyasında tarlanın ortasında demetler bağladıklarını; kendisinin bağladığı demetin kalkıp dikildiğini, kardeşlerinin demetlerinin ise onun etrafında toplanıp eğildiklerini görmüştür. Kardeşleri bunun ne anlama geldiğini hemen kavramış ve "Gerçek, sen üzerimize kral mı olacaksın? Yahut gerçek üzerimize hüküm mü süreceksin?" demişler ve rüyalarından dolayı ondan nefret etmişlerdir.
Görüldüğü gibi, Yusuf peygamberin hayatı, küçük yaşlarda gördüğü bir rüya etrafında şekillenmektedir ve gördüğü rüya, yıllar sonra gerçekleşmektedir. Ayrıca, onun hayatı üzerinde daha başka rüyalar da etki edecektir, bu yüzden halk arasında ona “rüyaların prensi” denilmiştir.
Hz. Muhammed'in Rüyası
Kur'an, bu iki büyük peygamberin rüyaları yanında ayrıca, Hz. Muhammed'in gördüğü rüyalardan da bahseder ve bunların da gerçekleştiğini söyler. Bir ayette şöyle denmektedir: "(…) Sana gösterdiğimiz rüyayı… sınama vesilesi yaptık…" Bu ayette açık bir şekilde Hz. Muhammed'e gösterilen bir rüyadan ve bu rüyanın bir imtihan vesilesi kılındığından söz edilmektedir. Ne var ki Kur'an bu rüyanın ne olduğunu açıklamaz. Acaba bu rüya ne olabilir; ne zaman olmuştur? Nasıl ve niçin bir imtihan vesilesi kılınmıştır? Bu konuda Müslüman müfessirler arasında bir görüş birliğinin olduğu söylenemez. Birbirinden farklı olaylar anlatılarak, buradaki rüyadan kastın bu olaylardan biri olabileceği belirtilmiştir.
Bir rivayete göre, Hz. Muhammed daha Mekke'deyken ve henüz güçlü bir konuma gelmemişken, Allah ona, rüyada, ileride kendisine ve inananlara eziyet etmekte olan Kureyşlileri yeneceğini göstermiştir. Hatta, ileride vaki olacak Bedir savaşında, müşrik ileri gelenlerinin nerede öldürüleceği dahi bu rüyada kendisine gösterilmiştir. O da bu rüyasını etrafındakilere anlatmış, ancak müşrikler, henüz hiçbir gücü olmayan Muhammed'in ve adamlarının ileride bu kadar güçleneceklerine ihtimal vermedikleri için buna gülüp geçmiş, onunla alay etmişlerdir. Aradan yıllar geçtikten ve Hz. Muhammed Medine'ye yerleşip iyice güçlendikten sonra Mekke'deki müşriklerle arasında Bedir savaşı çıkmış; o savaşta müşrik ileri gelenlerinin büyük bir kısmı, tıpkı Hz. Muhammed'in rüyasında gördüğü ve dediği gibi ölmüşlerdir.
Başka bir rivayete göre buradaki rüya, Hz. Muhammed'in Mekke'ye girdiğini görmüş olmasıdır. Buna göre, Hz. Muhammed Medine'deyken, Hudeybiye Barışı öncesi bir rüya görmüş; rüyasında ashabıyla birlikte saçlarını tıraş edip kısaltmış olarak, güven içinde Mekke'ye girdiğini görmüştür. Bu rüyasını ashabına anlatmış, onlar da bundan büyük sevinç duymuşlardır. Ancak Mekke'ye girmek üzere Medine'den çıkan Müslümanlar, Hz. Muhammed'in Hudeybiye Antlaşmasını yapmasıyla, Mekke'ye giremeden geri dönmek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine bazıları, kendi aralarında, Hz. Muhammed'in gördüğünü söylediği rüyanın gerçekleşmediğini konuşarak dedikodu yapmaya başlamışlardır. Hatta en önde gelen sahabilerden Hz. Ömer'in dahi, tereddütler geçirdiği belirtilir. Ancak Ebubekir'in, "Hz. Muhammed, size rüyasında bu sene Mekke'ye gireceğinizi gördüğünü söylemedi ki! İnşallah önümüzdeki yıllarda olur" demesiyle mütereddit sahabiler ikna olabilmişlerdi. Buna göre, ayette sözü edilen rüya bu olaydır ve bu da bir sene sonra Müslümanların Mekke'ye girmesiyle gerçekleşmiştir. Ancak bu rivayetin zayıf olduğu belirtilmiştir.
Üçüncü bir görüşü göre ise rüyada sözü edilen olay, Hz. Muhammed'in İsra gecesi yürütülmesi ve pek çok olayı müşahede etmesidir. Müfessirlerin ekseriyetinin bu kanaatte olduğu belirtilmektedir. Buna göre, Hz. Muhammed Mekke'deyken bir gece kendisine gelen melek Cebrail tarafından alınarak Kudüs'e götürülmüş; oradan da göklere çıkarılmıştır. Daha sonra Rabbiyle görüşmüş; kendisine melekût âlemi gösterilmiş; pek çok hârikulâde olayla karşılaşmış, sonunda da Mekke'ye dönmüştür. Bütün bun seyahat çok kısa bir süre zarfında olmuştur. Bu seyahate, İslam geleneğinde “İsra ve Miraç mucizesi” denmektedir. İşte ayette sözü edilen rüya budur. Esasen üzerinde durduğumuz ayet, bu mucizenin kısmen de olsa anlatıldığı surede yer almaktadır. Bu da söz konusu rüyayla bu mucize arasında bir bağ olduğunu göstermektedir. İbn Abbas'ın (v. 68/687) ve daha başka alimlerin de ayeti bu bağlamda yorumladığı nakledilmektedir.
Ne var ki konuyu iyice tahkik eden bazı müfessirlerimiz, bir takım gerekçeler ileri sürerek, bu rüyanın İsra-miraç mucizesiyle ilgisini kurmanın mümkün olmadığını söylemektedirler. Bu alimlerimize göre, en doğrusu bu rüyanın, zikrettiğimiz birinci olay ile ilgili olmasıdır. Yani Hz. Muhammed'in, erken dönemlerde ileride Kureyşlileri yeneceğine dair gördüğü rüya olmalıdır. Nitekim öyle olmuş; ilerleyen yıllar, Hz. Muhammed'in bu rüyasını doğrulamış ve o gün bir avuç olan, son derece güçsüz olan Müslümanlar, büyük başarılar elde ederek düşmanları Mekkeli Müşrikleri yenmişlerdir.
Kur'an'da Hz. Muhammed'in gördüğü bir rüyadan daha bahsedilmektedir: "Andolsun Allah resulünün rüyasını doğru çıkardı. Allah'ın dilemesiyle (kiminiz) başlarını tıraş etmiş olarak, (kiminiz de) saçlarını kısaltarak korkmadan, güven içinde Mescid-i Haram'a gireceksiniz…" Yukarıda Hz. Muhammed'in Medine'deyken Mekke'ye girdiğine dair bir rüya gördüğünü ve bunu ashabına anlattığını zikretmiştik. Yine orada Mekke'ye girmek üzere Medine'den çıkan Müslümanların, Hz. Muhammed'in müşriklerle yapmak zorunda kaldığı Hudeybiye Barış Antlaşması gereği, Mekke'ye girmeden geri dönmek zorunda kaldıklarını da hatırlatmıştık. Rüyanın o anda gerçekleşmemesi üzerine, Müslümanların ileri gelenlerinden biri olan Ömer'in de aralarında bulunduğu bazı sahabiler şaşkınlık ve tereddüt yaşamışlar, hatta bazıları kendi aralarında hoş olmayan bir takım dedikodular dahi yapmışlardır. Yukarıda verdiğimiz İsra suresi 60. ayetin bununla ilgili olduğunun söylendiğini de kaydetmiştik. O ayetin bu rüyayla ilgisinin olup olmadığı kesin olarak belirlenememiştir, ancak burada sözünü etmekte olduğumuz rüyanın, Mekke'ye girmekle ilgisinin olduğu kesindir. Ayetin ifadesinden anlıyoruz ki, Allah, Peygamber'inin, Mekke'ye gireceklerine dair daha önce gördüğü rüyayı doğru çıkarmış ve Müslümanlar, rüyada görüldüğü üzere Mekke'ye girmişleredir.
2 PEYGAMBERLERİN DIŞINDAKİLERİN GÖRDÜĞÜ RÜYALAR
Kur'an sadece peygamberlerin değil, bunların dışındaki bazı kişilerin rüyalarından da bahseder.
Bu bağlamda ilk zikredeceğimiz rüya, Yusuf peygamberin zindan arkadaşlarının gördüğü rüyadır. Bilindiği gibi Yusuf, evinde kaldığı vezirin eşinin hazırladığı bir komplo sonucu zindana girmek zorunda kalmıştı. İşte zindanda olduğu bir sırada, onunla beraber zindana giren iki genç rüya görürler ve rüyalarını yorumlaması için Yusuf'a anlatırlar: "(…) Onlardan biri dedi ki: Ben rüyamda şarap sıktığımı görüyorum. Öteki ise, ben de görüyorum ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize haber ver. Zira biz seni iyi davranan (rüyaları iyi yorumlayan)lardan görüyoruz." Yusuf arkadaşlarının talebini kabul eder ve rüyalarını yorumlar. Şarap sıktığını görenin rüyasını, efendisine (yani krala) şarap sunmakla yorumlar. Bu zat daha önce krala şarap sunuyormuş. Bu kişi yine aynı şeyi yapacaktır. Başının üstünde ekmek taşıyıp da onlardan kuşların yediğini görenin rüyasını ise, o kişinin asılıp kuşların başından yemesiyle tevil eder. Her ne kadar Kur'an bu rüyaların gerçekleştiğini açıkça söylemiyorsa da, söz gelişinden bu anlaşılmaktadır. Zira bu iki kişiden ilki, Yusuf'un dediği gibi bırakılır ve kralın yanına döner. Nitekim Yusuf'un ona şöyle dediği zikredilmektedir: "Beni efendinin yanında an (suçsuz olduğumu ona hatırlat)!.."
Tevrat'a göre, bu iki kişiden biri kralın baş sakisi, diğeri ise baş ekmekçisidir. Orada, bunların gördüğü rüyalar daha detaylı olarak anlatılmaktadır: "Ve baş saki rüyasını Yusuf'a hikaye edip ona dedi: "Rüyamda işte önümde bir asma, ve asmada üç çubuk vardı; ve tomurcuklanır gibi idi, ve çiçekleri çıkıp salkımları olgun üzümler verdiler; ve Firavun'un kâsesi elimde idi ve üzümleri alıp onları Firavun'un kâsesi içine sıktım, ve kâseyi Firavun'un eline verdim." Tevrat'a göre, Yusuf hemen bunun rüyasını tabir eder ve der ki: "Üç çubuk üç gündür; artık üç güne kadar Firavun senin başını yükseltecek, ve seni memnuniyetine döndürecektir; ve onun sakisi bulunduğun vakitte olduğu gibi, evvelki usule göre, Firavun'un kâsesini onun eline vereceksin."
Kralın baş ekmekçisi olanın rüyası ise şöyledir: "Ve baş ekmekçi tabirin iyi olduğunu görünce, Yusuf'a dedi: Ben de rüyamda idim, ve işte, başımın üzerinde üç sepet beyaz ekmek vardı ve en üstteki sepette Firavun'un yiyeceklerinin her çeşidinden, ekmekçi işleri vardı; ve kuşlar başımın üzerindeki sepetten onları yiyorlardı." Hz. Yusuf bunu da şöyle yorumlamıştır: "Üç sepet üç gündür; artık üç güne kadar Firavun senin başını senden kaldıracak, ve seni ağaca asacak, ve kuşlar senin etini üzerinden yiyecekler." Tevrat, rüyanın üç gün sonra tıpkı Yusuf'un yorumladığı gibi gerçekleştiğini de anlatır.
Kur'an-ı Kerimde yine Yusuf peygamberin hayatıyla ilgili bir rüya daha anlatılmaktadır.
Yukarıda, rüyasında şarap sıktığını gören birine Yusuf'un, “beni efendinin yanında an!” dediğinden bahsetmiştik. Ne var ki bu zat, kralın yanına döndükten sonra Yusuf'u unutur ve krala ondan bahsetmez. Böylece uzun bir zaman geçer. İşte o arada kral bir rüya görür: "(Bir gün) kral dedi ki: Ben rüyamda yedi semiz inek görüyorum, bunları yedi zayıf inek yiyor. Ve yedi yeşil, yedi de kuru başak görüyorum. Ey efendiler bu rüyamın yorumunu bana anlatın, şayet siz gerçekten rüya yorumcusu iseniz."
Tevrat'a göre, kral ilk rüyadan sonra uyanır. Sonra tekrar uyur, yedi yeşil ve kuru başağı ikinci rüyasında görür. Bu rüyada Firavun, yedi kuru başağın, yedi yeşil başağı yediğini görmüştür.
Ne var ki yorumcular bundan bir şey anlamazlar ve "bu karışık düşlerden ibarettir; biz (karışık) düşlerin yorumunu bilmeyiz" derler. O sırada, Yusuf'un zindandan çıkan arkadaşının aklına Yusuf gelir, onun çok iyi bir rüya yorumcusu olduğunu hatırlar ve “bu rüyayı ancak o yorumlar” diye düşünerek krala, "ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen zindana gönderin!" der.
Hemen Yusuf'a gelir ve "Yusuf, ey çok doğru söyleyen, bize şu rüyayı yorumla: Yedi semiz ineği, yedi zayıf inek yiyor ve yedi yeşil, yedi de kuru başak (nedir bunlar)? Umarım sen yorumlarsın da senin yorumunla insanlara dönerim, onlar da bilirler" der. Yusuf, rüyayı dinledikten sonra onu şöyle yorumlar: "Siz, adetiniz üzere yedi yıl (ürün) ekersiniz, biçtiğinizi başağında bırakırsınız. Ancak, yiyeceğiniz az bir miktarı (alırsınız, gerisini depo edersiniz). Sonra onun ardından, yedi kurak yıl gelecek ki, (tohumluk olarak) sakladığınız az miktar dışında, o yıllar, önceden biriktirdiklerinizi yeyip bitirir. Sonra onun ardından bir yıl gelir ki, o yılda insanlara bol yağmur verilir ve insanlar o yıl (bol bol) meyve sıkar (hayvan sağarlar)." Yusuf'un bu yorumunu çok beğenen kral, onu zindandan çıkartarak yanına alır; bu arada ona komplo kuran kadın da suçunu itiraf eder ve Yusuf'un masum olduğunu söyler. Bütün bunları gören ve Yusuf'un bilge yönünü fark eden kral, onu hazineden sorumlu bakan yapar. Böylece Yusuf, rüya yorumculuğu sayesinde zindandan bakan koltuğuna yükselir.
Kur’an kralın gördüğü rüya için yorumcuların “adğâsu ahlâm” dediklerini söyler. Adğâsu ahlâm, karmakarışık saçma rüyalar demektir. Bu tür rüyaların varlığı bir gerçektir. Yani bazen insan, herhangi bir anlamı olmayan saçma rüyalar görebilir. Bunları, insan beyni uykuda düşünür; belli bir maksatları yoktur. Bunların bazen manaları açık ve anlaşılır olabilir, ama çoğunlukla karmakarışık, zararlı ve anlamsızdırlar. Bunlar, aralarında bir münasebet olmayan zararlı bazı bitkilerin karmakarışık olmalarını ifade için kullanılan “adğâs” türünden rüyalardır. er-Râzî (v. 606/1209) de tefsirinde, ahlamı ikiye ayırmıştır; bir kısmında görülen rüyalar düzenli ve uyumlu olur. Bunları aklî ve ruhî hakikatler çerçevesinde yorumlamak mümkündür. Ancak diğer kısmı karmakarışık saçma rüyalardır; onlarda bilinen bir düzen olmaz. İşte bunlara “adğas” denir. Ne var ki, Kur'an, kralın gördüğü rüyanın adğâsu ahlâm, yani anlamsız saçma sapan bir rüya olduğunu kabul etmez. Bilakis Yusuf, onu gayet açık ve anlaşılır bir şekilde yorumlar ve Yusuf'un yorumladığı gibi çıkar. İlerleyen zamanda, yedi yıl sürekli bolluk olur; Yusuf'un dediği gibi bu yıllarda ürünler depo edilir. Ardından yedi kıtlık yılı gelir ve her taraf kırılır. İnsanlar gıdaya büyük ihtiyaç duyarlar. Hatta Yusuf'un babası ve kardeşlerinin olduğu Filistin ilinde de büyük bir kıtlık baş gösterir. İşte her tarafın kıtlık ve kuraklık yüzünden adeta kırıldığı bir zamanda, Yusuf'un yorumladığı rüyaya uygun hareket eden Mısırlılar, hiçbir sıkıntı çekmezler. İnsanlar, muhtelif memleketlerden, Mısır'a gıda almaya gelirler. Yusuf kıssasında geçtiği gibi kardeşleri de o zamanlar Mısır'a mal almaya gelirler, Yusuf onları tanır ve ilerleyen zaman içerisinde onları yanına aldırır.
Kuranda anlatılan bu olay bir kez daha bize rüyaların ve rüyayı doğru yorumlamanın önemini anlatmaktadır.
Peygamberlerin dışındaki kişilerin rüyalarına örnek olarak şunu da zikredebiliri; Kur'an, İsrailoğullarına yapılan iyilikleri sayarken, "Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık. Onlar size azabın en kötüsünü reva görüyor; oğullarınızı boğazlıyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı…" demektedir. Kaynaklarda geçen bilgilere göre, Firavun'un bunu yapmasının sebebi, gördüğü bir rüya idi. Rivayete göre, o rüyasında Kudüs'ten çıkan bir ateşin Mısırlıların evlerine girdiğini, bu ateşin, Kıptilerin evini yaktığı halde, İsrailoğullarının evine zarar vermediğini görmüş; bunun ne anlama geldiğini sormuş; kâhinler bunun, İsrailoğulları arasından çıkacak bir erkek eliyle saltanatının yıkılacağı anlamına geldiğini söylemişlerdir. Bunun üzerine Firavun, İsrailoğulları arasından doğan erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Kur'an böyle bir rüyadan bahsetmez. Sadece İsrailoğullarının erkek çocuklarının öldürülmesinden, kızarlının ise bırakılmalarından söz eder. Bu yüzden, yukarıda verdiğimiz rivayeti mesnetsiz görüp kabul etmeyen müfessirler vardır. Ancak müfessirlerimizin büyük ekseriyeti bu rivayeti naklederek, ilgili ayetleri buna göre yorumlamaktadırlar.
Kur'an, uyku ile ölüm arasındaki ilişkiye de dikkat çeker. Esasen uyku, bir nevi ölümdür. Nitekim ayette, “Allah ölmekte olan canları alır, ölmeyenleri de uykularında (bedenlerinden alıp kendinden geçirir). Sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, diğerlerini ise belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır” buyrulmuştur.
Bunun anlamı şudur: Allah, ölümleri anında ve uykuda ruhları alır ve onları, hakikatini yalnızca kendisinin bildiği bir tarzda yanında tutar. Hakkında ölüm verilenler, dünyanın sonuna kadar orada kalır; fakat uyuyanın ruhunu geri salıverir. Yani sahibine geri gönderir, o da uyanır ve eceli gelinceye kadar yaşamaya devam eder. Bazı alimler, uyku halinde ruhun bedenden çıktığını, fakat ışığının bedende kaldığını, rüyanın onunla görüldüğünü söylerler. Bazı alimlere göre ise, ölüm anında kişinin ruhunun bedeninden ayrılması gibi, uyku anında da ruh bedenden ayrılır ve bu ruhların tümü gökte birbiriyle görüşür, buluşurlar. Sonra geri dönmeyi murat edince, ölenlerin ruhları kalır; uyuyanların ruhları ise bedenlerine geri döner. Hz. Ali'den yapılan nakle göre, bu arada ruhun gönderilmeden önce gökte gördüğü rüyalar, doğru ve gerçek rüyalardır; gönderildikten sonra gördüğü rüyalar ise, onlara, şeytanlar müdahale eder ve batıl, anlamsız şeyler katar. Bunlar da yalan çıkan rüyalardır.. Gazâlî (505/1111), er-Râzî,76 İbn Haldûn (808/1405),77 ve daha başka alimler de uykuda ruhun manalar alemine dalmasının, el-Levhu'l-Mahfûza muttali olmasının mümkün olduğunu ve orada gördüklerinin rüya olduğunu söylemişlerdir.
Görüldüğü gibi Kur'an'da sözü geçen rüyaların tümü gerçekleşmiş; yorumlandıkları gibi çıkmışlardır. Hz. Muhammed de rüya konusuna çok önem vermiştir. Hz. Muhammed'in hayatında rüyalar çok büyük bir önem arzeder. O rüyayı peygamberliğin bir cüzü olarak görmüştür. Esasen onun vahiy hayatı da öncelikle adına "sadık rüyalar" denen rüyalarla başlamıştır. Hz. Muhammed, pek çok rüya görmüş; çoğu zaman gördüğü rüyaya göre hareket hattını belirlemiştir. O, dünyevî konularda rüya gördüğü gibi, ahiret hayatıyla ilgili hususları da rüyasında gördüğünü söylemiştir. Bu bağlamda cenneti, cehennemi, oralardaki insanların durumlarını vs. bütün bunları gördüğünü belirtmiştir. O aynı zamanda ashabının rüyalarını yorumlamış; onlara gördükleri rüyalar karşısında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgi vermiştir.
Tüm Makaleleri Gör |