Ünlü bilgin Alcmaona göre uykuya, derideki kanın vücudun iç taraflarına doğru akması yol açıyordu. Aristonun uyku teorisiyse daha değişikti. Aristoya göre yenilen yiyeceklerin buharı sıcak olduğu için yükselerek kafada birikiyordu. Akşama doğru kafanın soğumasıyla su buharı soğuyarak aşağı iniyor ve kalbi soğutuyordu. Bu da uykuya yol açıyordu. Eski Babilliler, rüyaların insanüstü dünyadan yollandığı, iyi rüyaların tanrıların, kabuslarınsa şeytanların mesajları olduğu düşünülürdü. O çağlardan beri uyku ve rüyaların kökenini, mekanizmasını anlayabilmek için insanoğlu yoğun çaba harcadı. Modern bilimin kullandığı EEG ve PET cihazları sayesinde uyku sırasında beynin yaydığı dalgalar ve hangi bölgelerin çalıştığı gösterilebiliyor.
REM uykusu 1950li yılların başlarında ilk keşfedildiğinde bilim dünyasında büyük heyecan yarattı. REM uykusunda uyandı rılan kişilerin çoğu rüya tanımladıkları için, uzun yıllar REM uykusuyla rüyaları n aynı kökenli olduğu düşünüldü. Ancak, daha sonra yapılan çalışmalarsa REM uykusuyla rüyaların oluşum mekanizmasının aynı olmadığı yani REM = rüya olmadığını gösterdi.
REM uykusunun rüyalarla eş anlamlı olmaması na karşın, rüyaların oluşumunu tetiklediğ i düşünülüyor. REM uykusunun rüya demek olmadığı anlaşıldıktan sonra, rüyaların kökeni ve mekanizması yla ilgili yeni tartışmalar ve araştırmalar başladı. Rüya görmeye zemin hazırlayan uykunun hormonu melatonin olarak biliniyor. Beyindeki pineal bezde üretilen melatonin, belirli bir biyolojik saate göre salgılanıyor. Bazı araştırmacılar Melatoninin doğal bir narkotik, yani uyku getiren molekül olduğ unu ifade ediyor. Havanın kararması yla melatonin düzeyinde artış oluyor. Hava kararınca ya da göz kapakları kapanı nca göze giren ışık miktarı azalıyor. Buna paralel olarak melatonin sentezi artıyor. Melatoninin artması DHEA (dehidroepiandrosteron) denen diğer bir hormonun düzeyinde düşmeye yol açıyor.
Bu hormonal değişimler, NREM ve REM uykularının oluşumuna yol açıyor. NREM uykusunun ilk evrelerinde serotonin denen bir hormon salgılanıyor. Bu hormon, NREM uykusunun devamlılığından sorumlu. Beyindeki serotonin miktarı azalmaya başlayıp melatonin düzeyi yükseldikçe uykunun derinliği de artıyor. NREMden REM uykusuna geçişteyse asetilkolin adlı bir mesajcı molekül önemli rol oynuyor. Asetilkolin beyin sapından salgılanıyor, yani REM uykusundan sorumlu molekül.
REM uykusu sırasında salgılanan asetilkolin, beyin sapından, beynin orta-iç kesiminde bulunan talamusa sinyaller gönderiyor. Talamusdan çıkan sinyaller beyin korteksine yollanarak, kaslara giden sinir uyarılarının bloke olmasına yol açıyor. Böylece REM uykusundaki rüyalar sırasında kaslarımızın geçici bir süreyle felç olmasını sağlıyor. Bu geçici felç durumu, rüyalarımız sırasında bilinçsiz vücut hareketlerini engellemede oldukça önemli.
Özellikle duygu içeriğ i çok yoğun rüyaların etkisiyle insanı n kendisine zarar verebilecek hareketlerde bulunmasını bu geçici felç durumu engelliyor. REM uykusundan asetilkolin sorumlu tutulsa da rüyaların bir dizi başka molekül tarafından başlatıldığı düşünülüyor. REM uykusunda salgılanan asetilkoline ek olarak dopamin, karbolin ve dimetiltriptamin denen bir grup molekül de salgılanıyor. Bunları n rüyadan sorumlu moleküller olduğu düşünülüyor.
Beynin orta merkezlerinden salgılanan bu moleküller, üst merkezleri harekete geçirerek rüyaları n görülmesini sağlıyor. Yaklaşık 5-30 dakika kadar süren REM uykusu sırası nda beyinde pinolin denen bir molekülün seviyesindeki düşmeye bağlı olarak tekrar serotonin seviyesi yükselmeye başlıyor. Bu sırada noradrenalin denen başka bir molekül de salgılanıyor. Serotonin ve noradrenalin, rüyayı sonlandırıp, REM uykusundan tekrar NREM uykusuna geçişi sağlıyor. NREM uykusu sırasında seviyesi yükselen serotonin, çeşitli enzimler tarafından melatonine dönüştürülüyor. Böylece tekrar melatonin, -karbolin ve dimetiltriptamin düzeyleri artarak REM uykusu ve rüya başlıyor. Bu döngü uyku sırasında yaklaşık her 90 dakikada bir, toplam 4-5 kez tekrarlanıyor.
Tüm Makaleleri Gör |